MAĞAZACILIK ile IT(Bilgi İşlem) nin UYUŞMAMASI
24 Mart 2019MÜCEVHER SATIŞ SÜREÇLERİNİ BİLMEYEN YÖNETİCİLER
24 Mart 2019Yaşamaz. İmkânsız!
Konu başlamadan sona ermiş gibi oldu.
Tabii ki öyle değil.
Peki neden değişim yaşamaz?
Türkiye mücevher sektörünün geçmişten gelen izlerine baktığımızda bir şey göremeyiz. Çünkü Türkiye’de mücevher sektörü diye bir şey yoktur.
Pırlanta ve altın sektörü vardır. Halk arasında bilinen adı da kuyumculuktur..!!
Dolayısıyla “mücevher” sektörüyle ilgili yapılan değişim, gelişim, atılım gibi vesaire tanımlamalar yanlıştır..!!
Pırlanta sektöründe değişim olur mu sorusunun da cevabı aynı. Çok zor. İmkânsız değil ama imkânsıza yakın derecede zor.
Çok kısaca sektörün süreçlerine göz atalım:
Geçmişte altın satmak güvene dayalıymış. O zamanlar, kuyumcuların az olmasından dolayı, bavul dolusu paralar kazananlar olmuş. Onların da bazıları günümüzde marka olarak karşımıza çıkıyor.
Zamanında altın satışlarından yüklüce para kazanıldıkça, diğer girişimcilerin iştahını kabartmış. Hayvancılıkla uğraşan, çiftçi, muhtar, bakkal filan vesaire elindeki sermayeyi satıp, kuyumculuk işine girmişler. Aktısı yok, koktusu yok, tarihi geçtisi yok, hastalık bulaştısı yok… Durduğu yerde de para kazandıran bir “mal”.
Ve yıllar geçtikçe, yörelerinde başka dükkânların da (rakiplerin) açılmasıyla, sermaye gücü olanlar ve gözünü karartanlar bir dükkândan, ikinci dükkâna, bir şehirden diğer şehire dükkânlarını açmaya başlamışlar. İşte onlar, bir kaç adım ileri gitmişler. Daha zengin olmuşlar. Arkadan gelenler, hep öndekini taklit etmiş. Öncü olan değişik vitrin yapmış. Diğerleri de aynısını yapmış. Biri az kârla satmış. Diğerleri de aynısını yapmış.
Sonra pırlantayı keşfetmişler. Aslında yüzyıllardır olan bir şeyi en baştan keşfetmemişler tabii ki. Pırlantanın altına kıyasla nasıl daha fazla para kazandırdığını keşfetmişler. Yüksek kârın formülünü bulmuşlar. İşin içine daha derinlemesine girince, alıcıların (müşterilerin), yani velinimetlerinin pırlanta hakkında hiçbir şey bilmediklerini de keşfetmişler.
Altının ayarı belli, gramı belli, aşağı yukarı işçilik oranı belli. Müşteriler de bunun bilincinde. Hadi o zaman pırlanta satalım demişler.
Birkaç pırlanta taş eğitimi almışlar, yurt dışı fuarlara gitmişler, bu iş nasıl yapılıyoru öğrenmişler ve derken işi çözmüşler. Müşteri de zaten pırlantanın tam olarak ne olduğunu bilmiyor. Peh peh peh…
Ellerine ne geçtiyse satmışlar. Altın işinden elde edilen bir güven de var. Yer misin, yemez misin…
Ve bu şekilde gelişerek günümüze kadar gelinmiş. Kimin güvenilir olup olmadığı ciddi şekilde sorgulanan bir sektör halini almış.
Bu süreçte, sadece para kazanmak amacında olmayıp da, bu sektörü geliştirelim, bak bizim elimizde ciddi tarihsel hazineler var, bunlardan tasarım harikaları çıkartırız, prestijli bir dünya markası çıkartırız diye kimse adım atmamış. Varsa yoksa, bugün ne kadar hasılat oldu..?? Kimlere (çöp) pırlanta satıldı..?? Ne kadar kâr marjına ulaşıldı..??
Yukarıda, çok kısa ve özet olarak sektörün başlangıç ve gelişme süreçlerini yazdım. Bu sürecin herhangi bir yerinde “mücevher” kavramına rastlayabildiniz mi?
Bilmem kaçıncı kuşaktan mücevherci tanımları da aslında masalın bir parçasıdır.
Mücevher tasarımcılarımız hiç mi yok..?? Kupon mücevher ürün satanlar hiç mi yok..?? Var tabii ki..
Hem de çok değerli ustalar, üstadlar, zanaatkârlar var.
Ama.. “mücevher sektörü” diye bir şey yok…!!!
Bir kaç iyi insanla, maharetli insanla, bir iki firmayla, “mücevher sektörü” oluşturulmaz!
Burada reklamını yapamayacağım ve isimlerini veremeyeceğim, mücevher işinde bir şeyler yapmaya çalışan bir kaç firma mevcut. Bu yeterli değildir ve mücevher sektörünün var olduğu söylenemez.
Olmayan bir sektörle ilgili bir şeyleri değiştiremezsiniz. Bununla ilgili verilen demeçler, yapıldığı sanılan uğraşlar v.s. koskoca bir hiçtir..!!
Ve evet.. Ülkemizde sadece pırlanta ve kuyumculuk sektörü vardır. Onunla da ilgili bir değişim olacağını kesinlikle düşünmüyorum.
Satış stratejilerinin yapılmadığı, analizlerin keyfi hazırlandığı, satış ekiplerine yatırım yapılmadığı, outlet çadırlar, pazar günleri kampanyaları, damping saatleri, bir alana bir bedava, bir alana ikincisi yarı fiyatına uygulamalarıyla sektörün ne durumda olduğu apaçık ortada. Bu zihniyetlerle değişim filan gerçekleşemez..!!
Katıldığım seminerlerin neredeyse tümünde patronların, daha kârlı nasıl üretebilirizi konuşmaktan başka bir şey bilmediklerini gördüm. Akılları fikirleri ceplere girecek parada.
Ticaret odaları ziyaretleri, bakanlık ziyaretleri, belediye ziyaretleri, diğer illerin kuyumcu odalarını ziyaret etmekle, gelişim-değişim olmaz. Bu uygulamalara, işini yapan gibi görünen memur zihniyeti denir.
Mağazacılığı, satış kanallarını, sektörel inovasyonu, teknolojiyi, dünyadaki sosyal medyanın neresindeyizi, dünya reklam pazarını konuşan, araştıran, tartışan, bununla ilgili gelişimler, değişimler yapmak isteyen ya da bunu düşünüp de dile getiren henüz ortaya çıkmadı.
Ama herkesin ağzında sakız gibi bir “değişim gerekli” lafı sürekli dolaşır durur.
Değişim kesinlikle gerekli de…