KORONAVİRÜS NEDENİYLE LÜKS SEKTÖR DEĞER KAYBEDECEK mi?
19 Nisan 2020KORONAVİRÜS SÜRECİNDE STRATEJİLERİNİZİ DEĞİŞTİRİN
22 Nisan 2020Yönetici tanımı yapmama gerek olduğunu düşünmüyorum.
O kadar demode oldu ki bu tanımları yapmak. Yönetici ile lideri karşılaştırmak, yöneticinin görevlerini yazmak filan.. Google’da akademisyen olarak, alaylı olarak yüzlerce yazı ve tanım var.
Günümüzde her şeyin hızlı bir şekilde değiştiğini görüyoruz. Şimdiki, Corona virüsü de buna çok güzel örnek oldu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deniliyor. Gerçekten olmayacak mı? Kimler bu bilince varacak? Yüzde kaçı değişimi uygulayacak ?
Gerçi, bu virüsle sınıfta kalan yöneticiler de olmadı değil.. Oldu ve olacak da. Bir haylice..!!
“En basit bir insani krizi yönetemediler” – “Daha büyük krizi nasıl yönetebilirler.?”.. Bu yorumları, alt kadrolar yapıyorsa, o yöneticinin yönetim hakimiyeti, saygınlığı kalmamıştır. Yöneticiliği de artık sembolik olarak, bir unvan, bir 300 Tl’lik ofis koltuk sahibi olarak devam eder..!!
Mağazacılıkta yönetici kavramı benim için her zaman birinci dereceden öncelikte önem arz etmiştir. Yurt dışında ve yurt içinde oluşturduğum ekiplerde hep yöneticiye önem vermişimdir. Bunda da yanılmadığım net olarak ortaya çıkmıştır..
– Balık baştan kokar.! –
İsim vermeden bir kaç marka ve mağazaların yönetici alım süreçlerine, yönetici profillerine odaklandığımda, en başından yanlışların yapıldığını görüyorum. Henüz ilk işe alış sürecinde yapılan hatalar. Yöneticinin gerçekten, yönetme vasfı var mı? Sadece ofis yönetimi yapacak kapasitesi mi var? Satışı yönetebilir mi? En önemlisi ekibi yönetebilir mi?
Ekibi yönetebilir mi denildiğinde de, yöneticiler kavramları biraz karıştırıyor. “Hayt huytla yönetirim..” – “Ben ne istersem onu yaparlar çünkü yönetici benim..” – “Her şey benim kontrolüm ve yönetimim altında olacak (sıfır delegasyon, sıfır güven)..” Benzer şekillerde farklı algılama modelleri ile karşılaşılabiliniyor.
Bir yöneticinin performansı kendisini 2. Senede göstermeye başlar. İlk aylar (hatta ilk sene) cicim zamanlarıdır. Sonrasında maya tutmuş mu, tutmamış mı belli olmaya başlar.
Nasıl belli olur?
Ekibin memnuniyeti ya da memnuniyetsizliğinden.. Dosyaların yerli yerinde, prosedürlerin düzgün işleyişinden.. Merkezin verdiği görevlerin zamanında yapılıyor olmasından.. Gönderilen maillere vaktinde cevap veriliyor olmasından belli olmaz..!!
Tamamen ekibin motivasyonundan belli olur..!!
Bunu kim çözebilir, kim anlar?
İşinin ehli İK departmanı ya da yönetim özelliklerine sahip üst yönetim anlar..!!
(Senede bir kere ekiple görüşülerek de anlaşılmaz..!!)
Yöneticiye saygınlık hangi durumlarda son bulur..?
Onlarca durum söz konusudur. Şirketlerin yapılarına, işleyişlerine göre değişir.
Ama, temel bir kaç madde yazacak olursam:
- Yöneticinin bencilliği.
- Yöneticinin yalan söylemesi.
- Yöneticinin adam kayırması.
- Yöneticinin hak edene hak ettiği şekilde davranmaması.
- Yöneticinin aşırı şirketçi oluşu. Ekibin menfaatlerini göz önüne almaması.
- Yöneticinin ekibiyle bilgi paylaşmaması.
- Yöneticinin çalışanları birbirine düşürmesi.
- Yöneticinin saçma ve basit yönetici kaprislerinin oluşu.
- Yöneticinin her şeyi kendi yapmak istemesi.
- Yöneticinin kendini geliştirmek isteyen ekip çalışanlarına destek vermemesi.
- Yöneticinin başka markalar, başka ekipler ile karşılaştırma yapması.
- Yöneticinin performans değerlendirmesinde mantıklı davranmaması.
- Yöneticinin her şeyi İK’ya yetiştirmesi.
- …
- …
Yukarıdaki bazı maddeleri yaşanmış örneklerle açıklamaya pek gerek duymuyorum. Her çalışan, yaşadığı iş ortamında, benzer konularla karşılaşıyordur.
Ve, bunları yapan bir yöneticiye, yönetici demek, haksızlık olur..
O bölgeyi bekleyen “bekçi” – “katip”, unvanını/unvanlarını alır.!
Mağazayı açıp kapatan, para hesabı yapan, tuvalet kağıdını kontrol eden, kafasına esen bir sistemi uygulayacaksınız diye direten, zırt pırt düdük çalan (burada benim borum öter mesajı verir) bir yönetici, yukarıdaki sıfatlardan öteye geçemez..!!
Ekipler, bu türler için ne düşünür, ne hisseder, nasıl bir bakış açısına sahip olur, onu siz isimlendirin…
Yazımın finaline doğru, marka ismi vermeden bir mağaza yöneticisini nasıl yönetici yaptığımızı ve iş sahiplerinin nasıl güven duyarak, mağazaya gitme gereği duymadığını özetle yazmak isterim..
Bir satış ekibi kurduk. Sıradan İK’ların “özgeçmişini anlatın” başvuru sisteminden daha can alıcı uygulamalar ile görüşmeleri yaptık. Öyle ki, görüşmeye gelenlerin çoğunluğu, görüşme sonunda, ilk defa bir görüşmede bu kadar terledim, zorlandım dediler. Ki, görüşmeleri rahat bir ortamda Starbucks’da yaptık..! Deplasmanda hissetmesinler, rahat olsunlar. diye.
Ekibi kurduk. Başlangıçta mağaza müdürü unvanı vermedik. Altı ay boyunca gözlemledik. İçlerinden biri, kendisini, konuşmasıyla, yaklaşımıyla, ekip arasında uyumu sağlamasıyla göstermeye başladı.
O süreçte, yönetici adayı olabilir mesajını, yaşatarak verdi.
Ve o unvanı aldı. Sonrasında, İstanbul’a yönetici ve liderlik eğitimine gönderildi. (Ki, yöneticileri eğitime gönderen marka pek görmedim son zamanlarda. Yönetici de zaten halinden memnunsa eğitime ihtiyacı olduğunu düşünmez, çünkü o her şeyi biliyordur.. Şirketin postacısı durumundadır..!!)
Mağaza içinde ekibe, düzenli olarak, iş dünyası kitapları okutma ve özet çıkartma sistemini devam ettirdi. Yönetim sistemlerini aksatmasan devam ettirerek, üzerine yenilerini ekledi..!
Türkiye sınırları içinde, Türk bir firmanın, mağazasında oluyor bütün bunlar..!! Amerika’dan, Avrupa’dan, dünya markalarından bir örnek değil.!
Yönetim sohbetlerimde sık sık söylediğim ve “Sen bana arkadaşını söyle, ben sana kim olduğunu söyleyeyim” den yola çıkarak önem verdiğim, irdelediğim iki nokta vardır. İkisi de birbirine bağlıdır..
** Ekibin nasıl yönetildiğini söyleyin, ben size nasıl bir yöneticiniz olduğunu söyleyeyim.
** Yöneticinin nasıl yönettiğini söyleyin, ben size ekibin ne durumda olduğunu söyleyeyim.
Bir insanı yönetici olarak görevlendirmek, ciddi sorumluluk gerektirir.
Konu ile ilgili yazacak çok şey var aslında. Belki bununla ilgili ileride bir kitap bile yazabilirim.! Malzeme çok. Ben de iyi not tutarım böyle şeyleri. Çok da birikti aslında…